CUM‘A Sûresi
1 . Göklerde olan ve yerde bulunanlar, Melik (mülkünde istediği gibi tasarruf eden), Kuddûs (bütün noksanlıklardan münezzeh olan), Azîz (kudreti dâimâ üstün gelen), Hakîm (her işi hikmetli olan) Allah’ı tesbîh eder.
2 . O (Allah), ümmîler (Arablar) içinde, kendilerinden bir peygamber gönderendir; (o peygamber) onlara O’nun âyetlerini okuyor, onları (günahlardan) temizliyor ve onlara kitâbı ve hikmeti öğretiyor. Hâlbuki (onlar) daha önce gerçekten apaçık bir dalâlet içinde idiler.
3 . Hem (o peygamber) onlardan (Arablardan) başkalarına (da bütün cin ve insanlara peygamber olarak gönderilmiştir) ki(1) (onlar) henüz kendilerine kavuşmamışlardır. O, Azîz (kudreti dâimâ üstün gelen)dir, Hakîm (her işi hikmetli olan)dır.
4 . Bu (peygamberlik vazîfesi) Allah’ın ihsânıdır; onu dilediğine verir. Çünki Allah, pek büyük lütuf sâhibidir.
5 . (Kendilerine) Tevrât yükletilip de sonra onu taşımayan (içindeki hükümlerle amel etmeyen) kimselerin misâli, (sırtında) kitablar taşıyan eşeğin misâli gibidir! Allah’ın âyetlerini yalanlayan kavmin misâli, ne kötüdür! Hâlbuki Allah, o zâlimler topluluğunu (küfürlerindeki ısrarları yüzünden) hidâyete erdirmez.
6 . De ki: “Ey yahudi olanlar! Doğrusu (siz, diğer) insanlardan ayrı olarak, sâdece kendinizin, Allah’ın dostları olduğunuzu zannediyorsanız (ve) eğer (bu iddiânızda) doğru kimseler iseniz, haydi ölümü temennî edin!”
7 . Hâlbuki ellerinin takdîm ettiği (işlediği günahlar) yüzünden onu ebediyen temennî edemezler. Allah ise, o zâlimleri hakkıyla bilendir.
8 . De ki: “Doğrusu kendisinden kaçıp durduğunuz ölüm var ya, sonunda mutlakā o, sizi bulucudur;(2) sonra gizli olanı da görüneni de hakkıyla bilene (Allah’a) döndürüleceksiniz; artık (O), size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.”
1- Öyle bir Muhammed ki (ASM), âlem-i gayb ve melekûtu seyir ve ziyâret etmekle, ervâhı müşâhede ve melâike ile musâhebe, cin ve insanlara irşâd vazîfesini almıştır. Veöyle Muhammed’dir ki (ASM), şahsiyet-i ma‘neviyesiyle kâinâtın kemâline bir fihriste olmakla, bütün saâdetlerin ve medeniyetlerin düstûrlarını hâvî bir şerîata sâhibdir. (Mesnevî-i Nûriye, 45)
2- “Mâdem ecel gizlidir; her vakit ölüm, başını kesmek için gelebiliyor ve genç ihtiyar farkı yoktur. Elbette dâimâ gözü önünde öyle büyük dehşetli bir mes’ele karşısında bîçâre insan; o i‘dâm-ı ebedî (ebedî yok olmak düşüncesinden), o dipsiz, nihâyetsiz haps-i münferidden (yalnız başına hapsolmaktan) kurtulmak çâresini aramak ve kabir kapısını bir âlem-i bâkîye (ebedî bir âleme), bir saâdet-i ebediyeye ve âlem-i nûra (nur âlemi olan Cennete) açılan bir kapıya kendi hakkında çevirmek hâdisesi; o insanın dünya kadar büyük bir mes’elesidir.” (Gençlik Rehberi, 13. Söz, 4-5)