Kur'an-ı Kerim Meali
ARA
SÛRELER

EN‘ÂM Sûresi


1 . Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah’a mahsustur.(1) Sonra, inkâr edenler (hâlâ bu putları) Rablerine denk tutuyorlar!

2 . O (Allah) ki sizi bir çamurdan yarattı, sonra (da size) bir ecel takdîr etti. Bir de O’nun katında belirli bir ecel (kıyâmet vakti) vardır; sonra siz (hâlâ) şübhe ediyorsunuz!

3 . Hâlbuki O, göklerde ve yerde (ibâdete lâyık, tek olan) Allah’dır. Gizlinizi ve açığınızı bilir; (hayır ve şerden) ne kazanacağınızı da bilir.

4 . Böyle iken, onlara (o müşriklere) Rablerinin âyetlerinden hiçbir âyet gelmiyor ki ondan yüz çevirmiş kimseler olmasınlar!

5 . İşte (onlar,) kendilerine geldiğinde, o hak olan (Kur’ân’)ı gerçekten yalanladılar. Fakat (o) kendisi ile alay etmekte oldukları şeyin haberleri, ileride onlara gelecektir.

6 . Görmediler mi ki, kendilerinden önce nice nesilleri helâk ettik; onlara yeryüzünde size vermediğimiz (imkânlar)ı vermiş ve üzerlerine semâyı bol bol (yağmur olarak) göndermiştik. Nehirleri de altlarından akar hâle getirmiştik; buna rağmen günahları sebebiyle onları helâk ettik ve onların ardından başka nesiller meydana getirdik.

7 . Hem eğer sana kâğıtta (yazılı) bir kitab indirseydik de ona elleriyle dokunsalardı, elbette o inkâr edenler (yine): “Bu, apaçık sihirden başka bir şey değildir!” der(ler)di.(2)

8 . Bir de: “Ona (peygamberliğini tasdîk eden, bizim de göreceğimiz) bir melek indirilmeli değil miydi?” dediler. Hâlbuki (istedikleri gibi) bir melek indirseydik, (helâkleri için) elbette iş bitirilmiş olur, sonra onlara (bir an bile) mühlet verilmezdi.


1- “Hiç mümkün müdür ki: Bir baharı halk edemeyen (yaratamayan) ve bütün meyveleri îcâd edemeyen ve yeryüzünde sikkeleri (mühürleri) bir olan bütün elmaları inşâ edemeyen; onların bir misâl-i musağğarı (küçük bir nümûnesi) olan bir elmayı halk edip ve o elmayı ni‘met olarak birisine yedirsin, şükrünü kazansın, Mahmûd-ı bil‘ıtlâk’a (sonsuz hamde lâyık olan Allah’a) hamd noktasında iştirâk etsin (ortak olsun)? Hâşâ! (Aslâ!) Çünki bir elmayı halk eden kim ise, bütün dünyaya gelen elmaları îcâd eden (yaratan) yine O olabilir.” (Mektûbât, 20. Mektûb, 68-69)

2- Bu âyet-i kerîme, bazı müşriklerin, Hazret-i Peygamber (ASM)’a gelerek: “Sen bize Allah katından, peygamber olduğuna şâhidlik eden dört meleğin ellerinde bulunan bir kitab getirmedikçe sana îmân etmeyiz” demeleri üzerine nâzil olmuştur. (Celâleyn Şerhi, c. 2, 318)

(Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm) yalnız nübüvvetini (peygamberliğini) muannidlere (inadcılara) karşı isbât etmek için hârikulâde işlere mazhar olur ve inde’l-hâce (ihtiyaç ânında) ara sıra mu‘cizâtı gösterirdi. Fakat sırr-ı teklîf olan imtihan ve tecrübe muktezâsıyla (gereğiyle), elbette bedâhet derecesinde (apaçık) ve ister istemez tasdîka mecbur kalacak derecede mu‘cize olmazdı. Çünki sırr-ı imtihan ve hikmet-i teklif iktizâ eder (gerektirir) ki, aklakapı açılsın ve aklın ihtiyârı (tercîhi) elinden alınmasın. Eğer gāyet bedîhî (apaçık) bir sûrette olsa, o vakit aklın ihtiyârı kalmaz. Ebû Cehil de, Ebû Bekir (ra) gibi tasdîk eder. İmtihan ve teklîfin fâidesi kalmaz. Kömür ile elmas bir seviyede kalırdı.” (Zülfikār, 19. Mektûb, 6)