36 . (Biz) onlardan (Mekke’lilerden) önce, nice nesilleri helâk ettik ki, onlar kendilerinden kuvvetçe daha şiddetli idiler; bu yüzden diyar diyar dolaştılar. (Hiç ölümden) kurtuluş var mı?
37 . Şübhesiz ki bunda, kalbi olan veya (fikren) hazır bulunup kulak veren kimseler için gerçekten bir ibret vardır.
38 . And olsun ki, gökleri ve yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık. Bize hiçbir yorgunluk da dokunmadı.(1)
39 . (Habîbim, yâ Muhammed!) O hâlde (onların) söylediklerine sabret! Hem güneşin doğmasından önce ve batmasından önce Rabbine hamd ile (O’nu) tesbîh et (sabah, öğle ve ikindi namazlarını kıl)!
40 . Gecenin bir kısmında ve secdelerin arkalarında da O’nu tesbîh et (akşam ve yatsı namazlarını ve sabah namazının sünnetini kıl ve ardındaki tesbîhâtı yap)! (2)
41 . Ve nidâ eden (İsrâfîl)’in, yakın bir yerden sesleneceği güne kulak ver!
42 . O gün (bütün halk) o (korkunç) sesi (İsrâfîl’in sûra ikinci üfleyişini) gerçek olarak işiteceklerdir! İşte bu, (kabirlerden) çıkış günüdür!
43 . Şübhesiz ki ancak biz hayat veririz ve öldürürüz; dönüş de ancak bizedir.
44 . O gün yer, onlardan yarılır; sür‘atli kimseler olarak (kabirlerinden çıkarlar)! İşte bu haşirdir; bize göre pek kolaydır!
45 . Biz onların söylemekte olduklarını en iyi bileniz; sen ise onların üzerinde bir zorlayıcı değilsin; o hâlde, tehdîdimden korkanlara Kur’ân ile nasîhat et!
ZÂRİYÂT Sûresi
1 . Yemîn olsun zâriyât’a (o tozutup savuran rüzgârlara)!
2 . Sonra o ağırlık yüklenen (bulut)lara!
3,4 . Sonra o kolaylıkla akıp giden (gemilere, vâsıta)lara! Sonra o (bütün) işleri taksîm eden (melek)lere!
5 . Şübhesiz ki va‘d edilegeldiğiniz şey (öldükten sonra dirilmeniz), gerçekten doğrudur.
6 . Muhakkak ki dîn (amellere mükâfât ve cezâ günü) elbette vâki‘ (olacak)tır.
1- “Kudret-i İlâhiyeye nisbeten en büyük şey, en küçük şey kadar kolaydır. (...) Cenneti halk etmek (yaratmak), bir bahar kadar kolaydır. Bir baharı îcâd etmek, bir çiçek kadar rahattır. (...) Kudret-i İlâhiyeye nisbeten herşey müsâvî (eşit) olduğuna delîl-i kātı‘ ve bürhân-ı sâtı‘ (kesin ve parlak delil) şudur ki, hayvanât ve nebâtâtın îcâdında, gözümüzle görüyoruz: Hadsiz bir sehâvet (cömertlik) ve kesret (çokluk) içinde, nihâyet derecede bir itkan (sağlamlaştırmak), bir hüsn-i san‘at (güzel san‘at) bulunuyor. Hem nihâyet derecede karışıklık ve ihtilât içinde, nihâyet derecede bir imtiyâz ve tefrik (ayırd etme) görünüyor. Hem nihâyet derecede mebzûliyet (bolluk) ve vüs‘at (genişlik) içinde, nihâyet derecede san‘atça kıymetdarlık ve hılkatçe (yaratılış cihetiyle) güzellik bulunuyor. Hem nihâyet derecede san‘atkârâne bir sûrette, çok cihâzâta ve çok zamâna muhtaç olmakla berâber, gāyet derecede sühûletle (kolayca) ve sür‘atle îcâd ediliyor.” (Mektûbât, 20. Mektûb, 77)
2- Kur’ân’ın manâsında çok mertebeler bulunduğu hakkında bakınız; (sahîfe524, hâşiye 2)
Ayrıca gece namazlarının ehemmiyeti hakkında bakınız; (sahîfe 573, hâşiye 1)