DÖRDÜNCÜ ŞU‘
Bu risâle, ma‘nen ve rütbeten “Beşinci Lem‘a”dır. Sûreten ve makamen Otuz Birinci Mektub’un Otuz Birinci Lem’ası’nın
kıymetdar “Dördüncü Şuâı”dır. Ve Âyet-i HasbiyeHasbünallâh âyetinin kısa ismi’nin mühim bir nükteİnce ma‘nâsidir.
İhtâr: Risâle-i Nûr, sâir kitaplara muhâlif olarak başta perdeli gidiyor; gittikçe inkişâfAçılma, açığa çıkma eder.
Hususan bu risâlenin Birinci Mertebesi çok kıymetdar bir hakîkat olmakla beraber, çok ince ve derindir. Hem bu
Birinci Mertebe, bana mahsûs gayet ehemmiyetli bir muhâkeme-i hissî ve gayet ruhlu bir muâmele-i îmânî ve gayet gizli
bir mükâleme-i kalbî sûretinde, mütenevvi‘Çeşitli ve derin derdlerime şifâ olarak tebârüzBelli olma etmiştir. Bana tam tevâfukBirbirine uygun olma eden
tam hissedebilir. Yoksa, tam zevk edemez.
Dördüncü Şuâ`ın yalnız Birinci Mertebesi
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَك۪يلُ
Bir zaman ehl-i dünyâ beni her şeyden tecrîdTek başına bırakma ettiklerinden, beş çeşit gurbetlere düşmüştüm. Hem ihtiyârlık zamanımda
kısmen teessürâtÜzülmelertan gelen beş nevi‘ hastalıklara giriftârTutulmuş olmuştum. Sıkıntıdan gelen bir gafletle, Risâle-i Nûr’un
teselli verici envârNûrlarına bakmayarak, doğrudan doğruya kalbime baktım ve ruhumu aradım, gördüm ki;
gayet kuvvetli bir aşk-ı bekāVarlıkta kalma aşkı ve şedîdŞiddetli bir muhabbet-i vücûd ve büyük bir iştiyâk-ı hayat ve hadsiz bir acz ve nihâyetsiz bir fakr,
bende hükmediyorlar. Halbuki müdhiş bir fenâ,Yok olma o bekāyı söndürüyor. O hâletimde yanık bir şâirin
dediği gibi dedim:
“Dil bekāsı, hak fenâYok olması istedi mülk-ü tenVücûdim. Bir devâsız derde düştüm, ah ki Lokmân bî-haber.Habersiz”
Me’yûsâne başımı eğdim. Birden حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَك۪يلُ âyeti imdâdıma geldi, dedi: “Beni dikkatle
oku.” Ben de günde beş yüz def‘a okudum. Benim için aynelyakînGörmeye dayalı kesin bilgi sûretinde inkişâfAçılma, açığa çıkma eden çok kıymetdar envârNûrlarından
bir kısmını ve yalnız “dokuz nûrunu ve mertebesini” icmâlenÖzetle yazıp, eskiden aynelyakînGörmeye dayalı kesin bilgi ile değil, belki
ilmelyakîn ile bilinen tafsîlâtını Risâle-i Nûr’a havâle ediyorum.