deseler, mes’eleleri tamam olmuyor. Çünki müctehidîn,Âyet ve hadîsden hüküm çıkaran büyük zâtlar nazariyâtAyet ve hadislerle kesin olarak sınırları belirlenmemiş dinin ictihada açık olan kısımlarıa ve kat‘îKesin olmayan teferruâtAyrıntılara karışabilirler.
Halbuki bu mezhebGidilen yolsiz ehl-i dalâlet, zarûriyât-ı dîniyede fikirlerini karıştırmak ve kābil-i tebdîlDeğiştirilebilir olmayan
mesâili tebdîl etmek ve kat‘îKesin erkân-ı İslâmiyeİslamiyetin esaslarıye karşı gelmek istediklerinden, elbette zarûriyât-ı dîniyenin hameleTaşıyıcılarleri
ve direkleri olan SahâbePeygamberimiz (asm)’ı, müslüman olarak görenlerlere ilişeceklerdir.
Heyhat! Değil bunlar gibi insan sûretindeki hayvanlar, belki hakîkî insanlar ve hakîkî insanların en kâmilMükemmel, olgunleri
olan evliyânın büyükleri, SahâbePeygamberimiz (asm)’ı, müslüman olarak görenlernin küçüklerine karşı müsâvât da‘vâsını kazanamadıkları, gayet kat‘îKesin bir
sûrette Yirmi Yedinci Söz’de isbat edilmiştir.
اَللّٰهُمَّ صَلِّ وَ سَلِّمْ عَلٰي رَسُولِكَ الَّذ۪ي قَالَ لَا تَسُبُّوا اَصْحَاب۪ي
لَوْ اَنْفَقَ اَحَدُكُمْ مِثْلَ اُحُدٍ ذَهَبًا مَا بَلَغ نِصْفَ مُدٍّ مِنْ اَصْحَاب۪ي
صَدَقَ رَسُولُ اللّٰهِ
Yirmi Dokuzuncu Söz’ün İkinci Maksadı
Kıyâmet ve mevt-i dünyâ ve hayat-ı âhiret hakkındadır. Şu maksadın “dört esası” ve
bir “mukaddime-i temsiliyesi” vardır.
Mukaddime: Nasıl ki bir saray veya bir şehir hakkında biri da‘vâ etse: “Şu saray veya şehir, tahrîb edilip yeniden
muhkem bir sûrette bina ve ta‘mîr edilecektir.” Elbette onun da‘vâsına karşı “Altı Suâl” terettübNetice olarak gelme eder.
Birincisi: Niçin tahrîb edilecek? Sebeb ve muktezîGerekli kılan var mıdır? Eğer, “Evet, var!” diye isbat etti.
İkincisi: Şöyle bir suâl gelir ki: “Bunu tahrîb edip, ta‘mîr edecek usta muktedirGüçlü midir? Yapabilir mi?”
Eğer, “Evet, yapabilir” diye isbat etti. Üçüncüsü: Şöyle bir
suâl gelir ki: “Tahrîbi mümkün müdür? Hem sonra tahrîb
edilecek midir?” Eğer, “Evet!” diye imkân-ı tahrîbTahribin mümkün olmasıi, hem vukūMeydana gelmeunu isbat etse, iki suâl daha vâridGelen olur ki:
“Acaba şu saray veya şehrin ta‘mîri mümkün müdür? Mümkün olsa, acaba ta‘mîr edilecek midir?” Eğer, “Evet!” diye
bunları da isbat etse, o vakit bu mes’elenin hiçbir cihetYön te, hiçbir köşesinde bir delik, bir menfezSızma yeri kalmaz ki,