On Birinci Şuâ‘
Zındıka ve küfr-ü mutlaka karşı, Risâle-i Nûr’un bir müdâfaanâmesidir. Ve bu hapsimizde hakîkî müdâfaanâmemiz dahi budur. Çünki yalnız buna çalışıyoruz. Bu risâle, Denizli hapishânesinin bir meyvesi ve bir hatırası ve iki Cum‘a gününün mahsûlüdür.
بِسْم اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ فَلَبِثَ فِي السِّجْنِ بِضْعَ سِن۪ينَ
âyetinin ihbârı ve sırrıyla Yusuf aleyhisselâm, mahbûsların pîridir. Ve hapishâne, bir nevi‘ medrese-i Yûsufiye olur. Madem Risâle-i Nûr şâkirdleri iki def‘adır çoklukla bu medreseye giriyorlar. Elbette Risâle-i Nûr’un hapse temas ettiği ve isbat ettiği bir kısım mes’elelerinin kısacık hulâsalarını, bu terbiye için açılan dershânede okumak ve okutmakla tam terbiye almak lâzım geliyor. İşte o hulâsalardan beş, altı tanesini beyân ediyoruz.
Birincisi
Dördüncü Söz’de îzâhı bulunan, her gün yirmi dört saat sermâye-i hayatı, Hâlikımız bize ihsân ediyor. Tâ ki, iki hayatımıza lâzım olan şeyler, o sermaye ile alınsın. Biz kısacık hayat-ı dünyeviyeye yirmi üç saati sarf edip, beş farz namaza kâfî gelen bir saati, pek çok uzun olan hayat-ı uhreviyemize sarf etmezsek, ne kadar hilâf-ı akıl bir hata; ve o hatanın cezâsı olarak hem kalbî, hem rûhî sıkıntıları çekmek; ve o sıkıntılar yüzünden ahlâkını bozmak ve me’yûsâne hayatını geçirmek sebebiyle, değil terbiye almak, belki terbiyenin aksine gitmekle ne derece hasâret ederiz, kıyâs edilsin.
Eğer bir saati beş farz namaza sarf etsek, o halde hapis ve musibet müddetinin her bir saati, bazen bir gün ibâdet; ve fânî bir saati, bâkî saatler hükmüne geçebilmesi; ve kalbî ve rûhî me’yûsiyet ve sıkıntıların kısmen zevâl bulması; ve hapse sebebiyet veren hatalara keffâreten affettirmesi; ve hapsin hikmeti olan terbiyeyi alması, ne derece kârlı bir imtihân, bir ders ve musibet arkadaşlarıyla tesellidârâne bir hoş sohbet olduğu düşünülsün.